Arkeoloji dünyasını heyecanlandıran keşif: Tam 3 bin 600 yıllık…
Antalya’nın Kumluca ilçesinde su altı kazı çalışmalarını sürdürdükleri Tunç Çağı batığının, dünyanın en eski batıklarından biri olduğunu belirten …
Antalya’nın Kumluca ilçesinde su altı kazı çalışmalarını sürdürdükleri Tunç Çağı batığının, dünyanın en eski batıklarından biri olduğunu belirten Doç. Dr. Hakan Öniz, 3 bin 600 yıllık batığın Girit’e gitmekteyken fırtınadan kaçamayarak batan bir gemiye ait olduğunu söyledi.
Geminin muhtemelen Kıbrıs’taki bakır madenlerinden toplanan bakır külçelerle batıya doğru hareket ettiğini ifade eden Doç. Dr. Öniz, “Bu bakır külçelerin önemli bir özelliği var. O günlerde bölgeye egemen olan güç Mısırlılarsa bölgedeki devletler, örneğin Kıbrıs ya da Minos sarayları ya da Asurlular vergilerini Mısırlılara bu bakır külçelerle ödüyorlar” dedi.
Batıkta bakır külçelerin o döneme ait her formuna rastladıklarını kaydeden Doç. Dr. Hakan Öniz, “Böylelikle biz, Doğu Akdeniz ticaretinin M.Ö. 16. yüzyılda nasıl yapıldığıyla ilgili ipuçlarına da ulaşmış olduk” diye konuştu.
DAHA ÖNCE GÖRÜLMEMİŞ BİR BULGU
İlk tespiti 2018’de yapılan ve 2022’de de su altı arkeolojik kazıları devam eden Tunç Çağı batığında bir buluntunun kendilerini çok sevindirdiğini ve şaşırttığını ifade eden Doç. Dr. Öniz, “Bugüne kadar tespit ettiğimiz 350 batık arasında hiç görmediğimiz kurşun ağırlıkları bulduk” dedi.
Biri 22 gram, diğeri 44 gram olan kurşun ağırlıkların batan gemide muhtemelen Suriyeli bir tüccarın bulunduğuna da işaret ettiğini belirten Doç. Dr. Öniz, “Muhtemelen tüccarlar her yere kendi ağırlıklarıyla birlikte gidiyor. Dolayısıyla bu gemideki tüccar 22 gram ve 44 gram kurşun ağırlıklarla seyahat ediyor. Bu ağırlıkların sahibi olan tüccar, muhtemelen Kıbrıs’taki değişik bakır madenlerine gidip örneğin 10 külçe bir madenden, 20 külçe bir başka madenden bakırları toplayıp gemiye yüklemiş. Buradan anladığımız, iş sadece deniz ticareti değil, tüccarın madenleri tek tek dolaşıp onları satın alıp, belki de kendi ağırlık birimlerini de başka bir şeyi ölçmek için kullanmış olması” ifadelerini kullandı.
SU ALTI HEKİMLERİ DE ROL ALDI
Antalya Müzesi, Türk Tarih Kurumu ve Gemi Arkeoloji Enstitüsü’nün destekleriyle yürüttükleri kazı çalışmalarında ABD, İngiltere, İspanya, Fransa ve Polonya’dan da katılım sağlandığını belirten Doç. Dr. Öniz, 38 kişilik ekibin görev yaptığı kazının, su altındaki dünyanın en derin kazılarından biri olduğunu vurguladı.
Doç. Dr. Öniz, şöyle devam etti: “Suyun 45-55 metre derinliğinde sürdürdüğümüz bu çalışmada üst teknoloji kullanıldı. Su altı robotlarıyla dalış emniyetleri alındı. Denizin içindeki tüm dalgıçların hareketleri, dalış emniyeti açısından anbean takip edildi. Bu çalışma internet üzerinden de dünyanın her yerinden izlenebilecek bir teknolojiyle yapıldı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden su altı hekimleri de bizimle görev yaptı. Basınç odamız vardı. Ve böylelikle çok derin bir kazı olmasına rağmen su altı hekimlerinin gözetiminde emniyetli dalışlar gerçekleştirildiği gibi bu hekimler çıkan her dalgıç üzerinde de detaylı incelemeler yaptı. Bu da ayrı bir bilimsel makaleye dönüştü. Yani bir yandan su altı arkeoloji çalışması yaparken bir yandan da su altı tıbbıyla ilgili uzman hekimler de bizimle çalışmış oldu. Bu kadar detaylı ve bu kadar üst teknoloji kullanılan bir kazı, dünyada da ilk kez gerçekleştirilmiş oldu.”
Doç. Dr. Hakan Öniz, batıktan çıkarılan eserlerin Antalya Bölge Laboratuvarı’nda koruma ve onarım işlemlerinin devam ettiğini de sözlerine ekledi. (DHA)