Depremin neden olduğu ölümler önlenebilir miydi?
Merkez üssü Kahramanmaraş olan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki deprem Türkiye’nin 10 ilinde yıkıcı etkilere neden oldu. Arama kurtarma çalışmaları mucize kurtuluş haberleri verse de her geçen an hayatını kaybedenlerin haberi de gelmeye devam ediyor. Peki depremin ölümcül etkisi azaltılabilinir miydi? Uzmanlar açıklıyor…
Türkiye 6 Şubat Pazartesi sabah 04.17’de merkez üssü Kahramanmaraş olan depremle sarsıldı. 10 ilde ve Suriye’de yıkıcı etkileri olan depremin yarattığı şok devam ederken ilerleyen saatlerde 13.24’te 7,6 şiddetinde bir deprem daha meydana geldi. Depremler Türkiye’yi derinden sarsarken, yaşanan felaket tüm dünyanın dikkatini çekti.
Depremin 5. gününde arama kurtarma çalışmaları devam ederken dünya basını da uzman görüşlerine yer vererek depremi mercek altına alıyor. Son olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin başkenti Washington’un en büyük ve en eski gazetesi olan Washington Post, depremin neden olduğu ölümlerin önlenip önlenip önlenemeyeceğini uzmanlara sordu.
Çoğu sismologun, dünyada endişe duydukları farklı noktalar var. Bu endişeler, özellikle “sismik boşluklar” olarak adlandırılan, bilinen fay bölgelerinin alışılmadık derecede uzun bir süre boyunca kırılmamış bölümleri için geçerli. Hatta bu uzun süreler, insanların korumasını indirmesine bile neden oluyor.
Örneğin, Türkiye’de bu hafta kırılan Doğu Anadolu fayı, bilim insanları ve hükümet yetkilileri tarafından iyi biliniyordu, ancak en azından geçen yüzyılda yıkıcı bir depreme neden olmamıştı.
“BİNA YÖNETMELİKLERİ TİTİZLİKLE UYGULANMIYOR”
Yerbilimcilere göre; büyük depremlerden kaynaklanan ölümlerin ve yıkımların çoğu, daha iyi inşaat uygulamalarıyla önlenebilir. Türkiye, deprem risklerine karşı korunmak için bina yönetmeliklerini uygulamaya koydu, ancak bu haftaki trajedi, bilim insanları arasında, yeterince titizlikle uygulanmadığına dair var olan endişelerini haklı çıkardı. İnsan davranışı ve yatırımı genellikle deneyim tarafından motive ediliyor. Bu nedenle, bina yönetmelikleri uygulansa bile, daha acil sorunlar ön plana çıkabiliyor. Bu da yapıları savunmasız kalmasına neden oluyor.
Washington Üniversitesi’nden sismolog olan Harold Tobin de bu görüşte: “Belirli bir fay hiçbir şey yamadan nesillerce bekleyebilir; ancak aynı zamanda da saniyeler ila dakikalar içinde de kıyameti koparabilir. Bir fayın depremleri arasında birkaç yüz yıl geçmesi oldukça normal, bu nedenle de insan bu tehlikeyi hatırlamıyor.”
DOĞU ANADOLU FAYI İÇİN UYARMIŞLAR
Türkiye, yer kabuğunun üç parçasının birbirine çarptığı bir kavşakta yer alan sismik olarak aktif, sıcak bir bölge. Yıllardır bilim dünyasının en çok ilgi gösterdiği fay Türkiye’de farklı bir fay olan Kuzey Anadolu Fayı oldu. Büyük depremler fay boyunca ilerledi ve Marmara Denizi’nin altında sismik bir boşluk bırakarak, dünyanın en kalabalık şehirlerinden İstanbul’a tehlikeli bir şekilde yakınlaştı.
Bilim insanları da özellikle bu fayı merkezlerine alarak bu bölgede büyük bir depremin gerçekleşeceğine dair uyardılar. Buna karşılık, Doğu Anadolu Fayı, 1960’larda başlayan modern sismik izleme döneminde, 6.0 büyüklüğünde deprem yaşamıştı. Ancak 2020’de bilim insanlarından oluşan bir ekip, faydaki bir kırılmanın neden olduğu 6,8 büyüklüğündeki bir depremle ilgili ayrıntılı bir çalışma yayınladı.
Bu haftaki 7,8 büyüklüğündeki deprem bu nedenle aslında bekleniyordu, ancak aynı zamanda da şaşırtıcıydı çünkü beklenenden çok daha kuvvetli bir deprem oldu.
“ÖLÜMCÜL OLABİLECEĞİNİ BİLİYORDUK”
Washington Post’un görüş aldığı uzmanlar arasında bulunan ve Türkiye’de doğup büyümüş ancak Colorado’da yaşayan deprem jeoloğu Ezgi Karasözen de bu konuda uyarılarda bulunduklarını belirtiyor. Karasözen, “Bu fayın potansiyelini biliyorduk, ne kadar ölümcül olabileceğini biliyorduk” diyor.
Yine de sismolojik verilerden, tarihsel ve yerel hesaplardan yararlanan bilim insanları bile, bazen modelleri ancak bir deprem meydana geldikten sonra net bir şekilde görebilir. Columbia’dan Lamont-Doherty Dünya Gözlemevi’nde jeofizikçi olan Michael Steckler da “Bazen deprem beklediğinizden daha büyük olabilir” diyor. Steckler, Japonya’daki depremi örnek veriyor ve Tohoku kentinde 7,0 ila 7,5 büyüklüğünde bir deprem için temel bir beklenti olduğunu, ancak 2011’de 9.0 büyüklüğünde ölümcül bir depremin bir tsunamiye neden olduğuna da dikkat çekiyor: “Geriye dönüp bakıldığında, şimdi bu bölgede yaklaşık bin yılda bir 9 büyüklüğünde deprem olduğu ortaya çıktı.”
DEPREMİ TAHMİN EDEMESELER DE ÖLÜMLERİN NASIL ÖNLENECEĞİNİ BİLİYORLAR
Bilim insanları depremleri tahmin edemese veya önleyemese de ölümleri nasıl önleyeceklerini biliyorlar. Bir jeofizikçi olan Tom Parsons da bu konudaki eski bir deyişi hatırlatıyor: “Depremler insanları öldürmez, binalar insanları öldürür.”
Bilim insanlarını en çok üzen şey, bina yönetmelikleri varken bile, yönetmeliklere uyulmaması veya bu yönetmeliklerin uygulanmaması nedeniyle insanların risk altında kalması.
İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’nde deprem mühendisliği bölümünün kurucusu Mustafa Erdik, Washington Post’a gönderdiği bir e-postada Türkiye’deki sorunların “mevzuata uygunluk derecesinde” yattığını söylüyor.
Karasözen de Twitter’daki paylaşımında Malatya’dan deprem standartlarına uygun olduğu belirtilen bir evin fotoğrafını paylaşırken binanın bu hafta depremde çöktüğünü belirtip şunları yazdı: “Yerbilimciler ve mühendisler olarak DAHA FAZLA NE YAPABİLİRİZ?!”
Karasözen sık sık Türkiye’nin ve benzer fay sistemlerinin olduğu İran’ın tehlike altında olduğuna vurgu yapıyor. Normalde de ülkesinde yaşanan depremden sonra yakınlarının durumunu öğrenip sismik dalga yayılımı, sismik sonrası deformasyon ve artçı sarsıntılar fiziği üzerine çalışmalara başlasa da bu defa bunu yapamadığını belirtiyor.
Karasözen, paylaştığı tweet’te “Elbette ilginç bir deprem. Enkazın altında kalmış insanlardan gelen tüm tweet’leri görmek… Bu çok fazla” diyerek tüm enerjisini de bağış toplamaya harcıyor.