Görsel Anne
Vanessa Paradis’in sahneye çıkması, bu sezon Paris tiyatro kulislerinde en çok konuşulan ve tartışılan etkinliklerden biriydi. Yönetmen eşi …
Vanessa Paradis’in sahneye çıkması, bu sezon Paris tiyatro kulislerinde en çok konuşulan ve tartışılan etkinliklerden biriydi. Yönetmen eşi Samuel Benchetrit’in, Vanessa için yazdığı ‘Anne’ piyesi Edouard 7 Tiyatrosu’nda oynandı ve sahnede Vanessa Paradis’e Eric Elmosnino, Félix Moati ve Gabor Rassov eşlik etti.
Vanessa Paradis’i sinemadan, konserlerden hatta ünlü moda defilelerinde podyumlardan tanıyoruz ama bugüne kadar Vanessa tiyatro sahnesine hiç çıkmamıştı. Tam 48 yaşında Vanessa, tiyatroda kendini kanıtlamaya ve oyunculuğunu sınamaya karar verdi. Vanessa için önemli ve heyecanlı bir ilkti.
Samuel Benchetrit’in yazıp sahneye koyduğu ‘Anne’ (Maman) oyunu yazarın ilk piyesi değil. Daha önce de ‘Eksi 2’ ve ‘İstasyonda Komedi’ oyunlarını yazmıştı.
Bilet fiyatları çok pahalı, Vanessa’nın performansını izlemek için salonu dolduran seyircilerin eleştirileri çok farklı. Bir bölümü oyuna hayran kalırken , diğer bölümü hayal kırıklığına uğradıklarını söylüyor.
Oyunun ilk dakikalarında Vanessa Paradis’in heyecanlı ve tutuk olduğuna şahit oluyoruz. Dudaklarını ısırıyor, seyircisine heyecanla bakıyor ama oyun akarken rahatladığını, hafiflediğini hissediyoruz. Yorumu ilk başlarda epey gergin ama sahne rejisi ve ritminin böyle bir durağanlık, sözcüklerle-beden dili arasında bir mesafe gerektirdiğini de anlıyoruz. Oyundan şefkat, duygusallık ve şiir yayılsa da, geneli biraz soğuk seyrediyor. Elbette ki, oyunun sonunda bütün salon , gecenin kraliçesini dakikalarca bıkıp usanmadan ayakta alkışlıyor.
Oyun, kürk bir paltoya sarılmış olan Jeanne’ın ( Vanessa Paradis), akşam vakti
‘Anne’ isimli , üst baş satan butiğini kilitlerken başlar. Jeanne , Noel’den bir akşam önce bu gri ve pis sokakta, butiğinin önünde durmakta ve taksi beklemektedir. Genç bir adam (Felix Moati) Jeanne’a yaklaşır. Onu fahişe zannederek fiyatını sorar. Bu ahmak çocuğa fahişe olmadığını açıklarken, bu serseri çocuğu himayesine alma dürtüsüne de kapılır.
İkinci sahne Jeanne’ın evinde açılır. İşten dönen Jeanne, yirmi beş yıllık kocası Bernard’a (Eric Elmosnino) her salı akşamı olduğu gibi domates dolması hazırlamıştır. Bernard bir şirkette muhasebecidir, otomobil ve motosiklet dergilerinin sıkı takipçisidir. Bu çiftin kriz içinde yaşadığı hemen anlaşılıyor. Tatlı sözcükler, sıcacık bakışlar tükenmiş bile… Yemeğin ortasında Jeanne sessizliği bozar ve “Bir erkeğe rastladım” der. Başından geçen olayı anlatır. Rastladığı bu 25 yaşındaki genci evlatlık olarak eve getirmek istediğini ısrarla söyler. Kocasına butiğin sokağına beraberce gitmelerini ve “oğullarıyla” tanışmasını istediğini dile getirir.
Bu garip ve tuhaf hikaye bu şekilde başlar. Seyirci olarak gülünç ve ciddi anlar arasında gidip geliriz. Komedi ve dram birbiriyle iç içe geçiverir.
Nitekim ertesi akşam kocasıyla aynı sokağa butiğin önüne gider ve yabancıyı beklemeye başlar. Nihayet delikanlı sokakta belirir ve Jeanne ona “oğlum oğlum” diyerek sarılır, bir daha sıkı sıkı sarılır ve onu bırakmaz, kocasına da oğullarına sarılması için ısrar eder. Ailesi, arkadaşı, geçmişi ve geleceği olmayan delikanlı bu tuhaf durum karşısında şaşkınlığa uğrar, ne yapacağını, nasıl davranacağını bir türlü kestiremez. Oyun devam ederken , Jeanne’ın 25 yıl önce hamile kaldığını ve bebeğini düşürdüğünü, evladı yaşasaydı, bu yabancı delikanlıyla yaşıt olacağını anlarız.
Hep bir evlat özlemi içinde yaşayan Jeanne’’ın artık çocuk sahibi olamayacağını öğrendiği andan itibaren hayatı tam bir kabusa dönüşmüş. Eşi, onun bu acılı ruh haliyle baş etmek için ona çokça sevgi ve ilgi gösterse de, bu boşluğu doldurmaya yetememiş.
Jeanne, delikanlıya oğlu olduğunu, eve gelmesini, odasının hazır olduğunu, ona çok iyi bakacaklarını, odasında kocaman bir televizyonu, evin sıcacık bir yuva olduğunu, çok iyi yemek yaptığını, güzel sofralar kuracağını anlatır, bir yandan da ona sarılır, tekrar sarılır. Delikanlı kabul edemeyeceğini söyler, o anda Jeanne evin adresinin ve telefonunun olduğu bir kartviziti ona uzatır ve istediği zaman arayıp gelebileceğini büyük bir duygusallıkla söyler. Karı koca evlerine döner. Ertesi gün Noel akşamı Jeanne bir başına geç saatte durgun ve üzgün salonunda otururken kapının zili çalar , tiyatro perdesi kapanır ve bir buçuk saatlik oyun sona erer.
‘Anne’ oyunu ne pahasına olursa olsun bir evlat sahibi olma arzusuyla yanıp tutuşan bir kadını anlatıyor. Bu tatlı komedi aynı zamanda tam bir peri masalı… Samuel Benchetrit kendine has stiliyle bu piyesi kaleme almış. Karı-koca ilişkilerindeki zorluğu, anneliğin kutsallığını, evlat özlemi ve sevgisini hatta cinsel tacizi de işlemiş. Anne-evlat bağının gücünü ve bir kadının yaşanmışlığını bir araya getirmiş. Yazar , dünyanın karanlığını görse de, çocuksu bir fantezi de kura bilerek bu teksti yazmış.
Vanessa Paradis, şarkılarında ya da filmlerinde alışageldiğimiz ses tonlamasından çok farklı , ağır başlı bir tını geliştirmiş. Bana göre oynadığı karakterde inandırıcı.
Elmosnino tartışmasız büyük bir aktör, bu masalsı oyunda payına düşeni dört dörtlük yerine getirmiş. Félix Moati’’yi beyaz perdeden tanıyoruz; o da tiyatroda kendini kanıtlamaya kararlı ve çok iyi çok zekice bir oyunculuk çıkarmış. Dördüncü karakteri oynayan Gabor Rassov’un çok küçük bir rolü var (sokak dilencisi).
‘Anne’ oyununun teksti inandırıcı değil elbette ki. 50 yaşında çocuğu olmamış bir kadının sokakta rastladığı bir delikanlıyı himayesine alarak annelik dürtüsünü yaşamak istemesi garip bir durum. Ama Vanessa Paradis hassas, sevimli, dokunaklı, coşkulu, heyecanlı Jeanne karakterini her şeye rağmen iyi yorumluyor. Vanessa, kocasının onun için yazdığı bu oyunda, sinemada olduğu kadar karizmatik. Yorumunda incelik ve zerafet var. Kürk mantosunun içinde tanımadığı oğluna kollarını uzatıp dakikalarca ona sarılarak uzun uzun durduğu sahne ne kadar garip ve akıl almaz olsa da sarsıcı bir oyunculuk sergiliyor. Kurban olmayı reddeden, kendinle barışmış, kadınlığını yüklenmiş bu karakterde parlıyor.
Her ne kadar bu oyun bir buçuk saat olsa da bana uzun geldi çünkü her sahnede tek bir durum oynanıyor, hareket olmuyor.
Bu oyundan derinlemesine bir melankoli ve yalın bir güzellik fışkırıyor. Çocuklarını kaybettikten sonra düzeni bozulan bir ailenin tekrar yapılanma çabası. Destekleyici ritmi, kışkırtıcı müziği ile bu oyundan şiirsel, duygusal bir büyü de yayılıyor. Oyun komediye kaysa da gülmüyoruz, trajediye doğru yol alsa da gözümüzden yaş gelmiyor.
Vanessa Paradis’in dediği gibi: “Tiyatro heyecanlı bir yolculuk.”