‘İmtiyaz, eski yaraları sağaltmakla ilgili bir hikâye’
Sezen Ünlüönen 2017’de yayımlanan ilk romanı ‘Kıymetli Şeylerin Tanzimi’ ile kendi kuşağındaki yazarlar arasında dikkat çekmiş ve edebiyatta kalıcı olacağının sinyalini vermişti. İkinci romanı ‘İmtiyaz, Yahut Cici Kızlara Bir Roman’ ile yazarlığını bir üste seviyeye taşırken ince bir mizahla kurduğu üslubunu, derinliğini ve yerini sağlamlaştırıyor. Ünlüönen ile ABD ve Türkiye hattında buluştuk.
Önce biraz sizden söz etsek… Neredesiniz? Neler yapıyorsunuz? Yazı ile yolunuz nasıl kesişti?
ABD’deyim. Harvard Üniversitesi’nde edebiyat doktoramı tamamlıyorum. Bunun yanı sıra Birikim, Sanat Kritik gibi mecralara edebiyat ve popüler kültür yazıları yazıyorum. İlk kitabım ‘Kıymetli Şeylerin Tanzimi’ 2017’de çıktı ama onun öncesinde senelere yayılmış bir yazma gayreti ve hevesi var. Lise yıllarından beri kitap çıkarmamı bekleyen arkadaşlarıma ayıp olmasın diye yazar oldum da diyebiliriz!
‘Kıymetli Şeylerin Tanzimi’ni okurken yeni bir dili olan, akıcı ve esprili bir yazarla karşılaşmıştık. ‘İmtiyaz, Yahut Cici Kızlara Bir Roman’da bunu perçinliyorsunuz. Başlıktan başlayalım, sahiden ‘cici kızlara bir roman’ mı?
Öncelikle “yeni bir dili olan, akıcı ve esprili bir yazar” olduğumu duyduğuma çok sevindim, teşekkür ederim. ‘İmtiyaz’, benim nezdimde ilk olarak bir kadın hikâyesi ve belki alıştıklarımızın biraz dışında bir kadın hikâyesi. O açıdan ‘cici kızlara bir roman” sözünün arkasında duruyorum. Öte yandan, kadınlara dair böyle iyimser hikâyelerin bir tek kadınlara değil, hepimize lazım olduğuna da inanıyorum. Yani, ‘İmtiyaz’ hakikaten belki önce cici kızlar için, ama temel olarak herkes için bir roman.
Romanın odağında Nergis’in gitmek, dönmek ve kendini bulmak arasında geçen varoluşsal bir hikâyesi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Kesinlikle. Tabii bu ‘kendini bulmak’ mevzuunun farklı veçheleri var: Kendini sevmeyi, kendini hayata açmayı öğrenmek, kendini ve mazini affedebilmek, dostlukla, diğer insanlarla beraber iyileşebilmek. Bir başka deyişle, ileri gidebilmek için geriye dönmek, eski yaraları sağaltmakla ilgili bir hikâye gerçekten de ‘İmtiyaz’.
Aile sizin ilk romanınızda da önemli meselelerden biri ve bu romanda da karşımıza çıkıyor. Yazar olarak sizi nasıl etkiliyor? Romanın sonlarına doğru Nergis annesini ‘resim’ üzerinden ortaklaştıklarını keşfederek tanımaya başlıyor, bir nevi barışma diyebilir miyiz?
‘Kıymetli Şeylerin Tanzimi’ bütünüyle ‘aile’ hakkında bir romandı, doğru. Ama ‘İmtiyaz’ın ‘aile’yi anlama biçimi ‘Kıymetli Şeylerin Tanzimi’nden farklı bence. ‘İmtiyaz’da ‘aile’ olayların merkezinde durmuyor da, insanın karakterinin şekillendiği, dünyanın nasıl bir yer olduğuna dair ilk ve en belirleyici fikirlerini edindiği bir fon olarak bugününe biçim veriyor. Yani ‘İmtiyaz’ yetişkinliğe geçiş yapma, aileyle arana düşünsel bir mesafe koyabilme, aileden öğrendiğin her şeyin ‘doğru’ olmadığını anlama sürecini de konu ediniyor. Bu bahsettiğiniz türden bir barışma da bence işte bir tek aileyle o ‘hesaplaşma’ sonrasında, “Günahıyla sevabıyla ailemden ben bunları miras aldım, şimdi de bu mirasın içinden kendime böyle bir hayat seçiyorum” diyebilmekle mümkün.
‘ÇALIKUŞU’NU NEREDEYSE EZBERLEDİM…’
Sezen Ünlüönen’in ‘Çalıkuşu’ hayranlığı olduğu aşikâr. Birkaç söyleşinizde de bahsetmiştiniz. İlkinde de bu romanda da ‘Çalıkuşu’na pas atıyorsunuz. Ekin’le Nergis arasındaki ‘aşk’ oyunbaz bir dille kuruluyor, okura da ‘Çalıkuşu’nu, Jane Austen romanlarını hatırlatıyor. Buradaki bağ nedir? Neden ‘Çalıkuşu’ çıkıyor karşımıza?
Bir açıdan bakınca, ‘Çalıkuşu’ karşımıza, tam da dediğiniz gibi, ‘Çalıkuşu’ hayranı olduğum için, ‘Çalıkuşu’nu okuya okuya neredeyse ezberlediğim için, çoğu zaman bir şey düşünürken zihnime ‘Çalıkuşu’nun cümleleri dolandığı için çıkıyor.
Ama aynı zamanda, ‘Çalıkuşu’nun güzel neşesi, kıvrak zekâsı, güçlüklerle güler yüzle başa çıkması, Fransız okullarında okuduktan sonra Anadolu’da öğretmenlik yapmayı seçmesi, kendi ayaklarının üstünde durma cesareti ve becerisi ‘İmtiyaz’ın Nergis’inin edebiyatta bir öncülü olduğu için; Nergis, Nergis gibi bir karakter olabilmesini biraz da ‘Çalıkuşu’na borçlu olduğu için çıkıyor.
Ana karakterlerin isimleri birbirini tamamlıyor gibi: Nergis, Lale, Ekin… Bunu nasıl okumalıyız?
Ben Nergis’le Ekin’in adlarını (ki kitapta Ekin’e ‘Eko’ diyenler de var) Narkissos ve Ekho mitini çağrıştırması için koymuştum. Nergis ile Lale de birbirleriyle ‘rakip’ konumda da olsalar; aralarında, adlarını baharda peş peşe açan iki çiçekten almalarından doğan bir ortaklık doğsun istemiştim. Bu üçünün beraber de bir devamlılık taşıdığını şimdi sizin sorunuzla fark ediyorum. Hepsini arka arkaya okuyunca bir tam cümle de oluyormuş hatta: “Nergis, lale ekin” – ki fena bir tavsiye değil!
Tatlı ve umutlu bir yerden dayanışma ile bittiğini söyleyebilir miyiz romanın? Nergis için mutlu son sanki bir erkekte değil, mutlu ve güçlü olduğu bir yerde, kadınların arasında denebilir mi?
Az önce de söylediğim, alışılandan farklı bir kadın hikâyesi olması fikri tam da bu dediklerinizle örtüşüyor. Nergis kitabın sonunda ‘evli, mutlu, çocuklu’ değil; sokakta, başka kadınlarla birlikte, hayatın ortasında. Bizim ona uygun gördüğümüz hayatı değil, kendi seçtiği hayatı yaşayacağını düşünmek bana da umut veriyor cidden.
İMTİYAZ, YAHUT CİCİ KIZLARA BİR ROMAN
Sezen Ünlüönen
İletişim Yayınları, 2021
228 sayfa, 34 TL.