Kelebek Magazin

Zehirlenme vakalarında karadul örümceği etkisi

Prof. Dr. Ayça Açıkalın Akpınar, karadul örümceği nedeniyle bu yıl zehirlenme vakalarının arttığını, bunun kendileri için de beklenmedik bir gelişme olduğunu söyledi.

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ayça Açıkalın Akpınar, 1-4 Aralık tarihleri arasında Antalya’da düzenlenen 18’inci Türkiye Acil Tıp Kongresi’nde zehirlenmelerle ilgili bir sunum yaptı.

Prof. Dr. Ayça Açıkalın Akpınar, “Geçim kaynağından tutun da, tarım kimyasallarını kullanılma oranına, şehirde eğlence sektörünün varlığına kadar; bu faktörlerin hepsi zehirlenme türü ve etmenini değiştiriyor. Örneğin, İstanbul’da çok yoğun bir madde kullanımı görüyoruz, bunların da zehirlenmeleri acil servislere yansıyor. Ama bu yıl bizi şaşırtan şey karadul zehirlenmelerindeki artış” dedi.

“BİZ DE ÇOK ŞAŞKINIZ”

Karadul örümceğinin normalde insanların yaşadığı yerlerde bulunmayan bir tür olduğuna işaret eden Prof. Dr. Akpınar, “Biz de çok şaşkınız, bu sene beklemediğimiz bir şekilde karadul örümceği zehirlenmelerinde artış var. Bunu nasıl tespit ettik; hasta aslında kendisini ne tür bir örümceğin ısırdığını bilmiyor. Hastanın klinik bulgularına baktığımızda, bunun karadul örümceği olduğunu düşündük ve hastamızın birkaçından görsel anlamda geri dönüş aldık, hatta bir tanesi bize örümceği getirdi. Biyolojide analiz ettirdiğimizde de karadul örümceği olduğunu tespit ettik. Hastada aşırı tansiyon yüksekliği, terleme, titreme ve sokulan bölgede çok ciddi ağrı vardı. Hatta bu ağrı sadece sokulan bölge ile kalmıyor, tüm vücuda yayılan kramplarla, sırt ağrılarıyla, kol ağrılarıyla ortaya çıkan ciddi bir zehirlenme tablosuna yol açıyor. Aslında bu örümcek tüm Türkiye’de var ama bunlar genelde yaylalar, ormanlar gibi insanların az uğradığı yerlerde yaşıyor. Ama insanlar bir şekilde bunlarla temas haline geçebiliyor” diye konuştu.

“KÜÇÜK BİR DOZ AŞIMI ÖLÜMCÜL OLABİLİYOR”

Ülkemizde kalp hastalıklarının çok yaygın olduğunu ve ülkemizde binlerce hastanın buna bağlı olarak kalp ilaçları kullandığını kaydeden Prof. Dr. Akpınar, şunları söyledi:

“Bir diğer dikkat çeken zehirlenme vakaları ise kalp ilaçları ile ilgili. Kardiyovasküler ilaçlara baktığımızda, bunlar aslında toplumda çok yaygın hastalıklar nedeniyle hastalara reçete ediliyor. Kalp damar hastalıkları için olan ilaçlar ve tansiyon ilaçları. Her evde bir babaanne, anneanne, ya da 35-40 yaş üzeri anne baba, yani ebeveyn, bu ilaçlardan kullanıyor olabiliyor. Bu ilaçları kullanan hastaların (özellikle yaşlı hastalar), ilacı içtiğini unutup dozlarını tekrar tekrar almaları nedeniyle zehirlenmeler yaşanıyor. Bu ilaçların küçük bir doz aşımı bile ölümcül olabiliyor. Bazen de çocuklar, anneanne veya dedelerinin ilaçlarını farkına varmadan içtiğinde, bir tablet bile çok ağır tansiyon düşüklüğü ve ciddi zehirlenmeye yol açabiliyor.”

“KESİNLİKLE TÜKETİLMEMESİ GEREKİYOR”

Mantar zehirlenmeleriyle gelen hastaların acillik olabildiğini anlatan Prof. Dr. Akpınar, dağ mantarlarının kesinlikle tüketilmemesi gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Akpınar şu bilgileri verdi:

“Batıda Karadeniz civarında mantar zehirlenmeleri ile daha sık karşılaşıyoruz. Çünkü bol yağış alan yerler, sonbahar döneminde de halk mantarları toplayıp maalesef tüketiyor. Dağdan toplanan mantarların tüketilmesine bağlı akut karaciğer yetmezliği veya ölümcül sonuçlar olabiliyor. Halk arasında ‘biz bunları yıllardır biliyoruz, topluyoruz, bunlar zehirlemez’ inanışı hakim. Ama bunların dış görünüşü birbirine o kadar benziyor ki, zehirli bir mantarı zehirsiz bir mantardan bazen uzmanı bile ayırt edemiyor. Hastalarımız bize mantar zehirlenmesiyle geliyor, akut karaciğer yetmezliği gelişmiş; tedavisini veriyoruz gönderiyoruz, birkaç yıl sonra aynı hasta tekrar acile geliyor. ‘Hocam bu sefer kesinlikle emindim, bildiğim bir mantardı’ şeklinde. Oysa dağ mantarlarının kesinlikle tüketilmemesi gerekiyor.”

Balon balığı zehirlenmelerinin de arttığını kaydeden Prof. Dr. Akpınar, deniz olmayan Van’dan bile vaka geldiğini hatırlatarak “Bu balık sıcak deniz balığı ama insanlar bu balığın dış görünüşünü bilmiyor, amatör balıkçıların oltalarına takılabiliyor ve tüketebiliyorlar. Çok küçük bir miktarı bile çok ağır zehirlenmelere yol açıp ölüme sebebiyet verebilir. Ya da bazen balıkçıların tezgahına karışabiliyor. O nedenle vatandaşlarımızın bu balığın dış görünüşünü çok iyi bir şekilde bilip bu balığı tüketmemesi gerekiyor” dedi.

“BAHÇESİNİ KENDİ HAZIRLADIĞI İLAÇLARLA İLAÇLAMAYA ÇALIŞIYOR”

Tarım kimyasallarına bağlı zehirlenmelerin de çok yaşandığını söyleyen Prof. Dr. Akpınar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kişiler koruyucu ekipman kullanmadan ilaçlama yapıyorlar, özellikle kendi tarlasını, bahçesini ya da evin önündeki küçük bahçesini bile kendi hazırladığı ilaçlarla ilaçlamaya çalışıyor. Bunun cildine bulaşması ya da rüzgara karşı yaptığı için rüzgarla beraber solunması, zehirlenmelere neden oluyor. Amatör ilaçlama yapan kişilerde bunu çok daha sıklıkla görüyoruz.”

Kazara zehirlenmelerde de çocukların en büyük tehlikeyi yaşadığını anlatan Prof. Dr. Akpınar, pandemi döneminde ev kimyasallarına bağlı çocuk zehirlenmelerinin 7 katına çıktığını söyledi. Prof. Dr. Akpınar, “Örneğin pandemi evdeki kimyasalları kazara içen çocukların sayısı yılda 2-3 binlerdeyken, pandemi döneminde bu sayı 11- 12 binlere çıktı” diye konuştu.

Son olarak soba kullanımına bağlı karbonmonoksit zehirlenmelerine de değinen Prof. Dr. Akpınar, sözlerini şöyle noktaladı: “Karbonmonoksit zehirlenmeleri ile ilgili bir Türkiye haritası var aslında. En sık ve hangi sebeple nerelerde görüldüğüne dair. İç Anadolu’da ve Batı’nın iç kesimlerinde çok sık görülüyor. Oralar da çok soğuk. Uşak, Manisa gibi şehirlerden bildirimler çok yoğun oluyor. Bunda da halkın bilgilendirilmesi çok önemli. Kaloriferli evi olmayan, soba kullanan halkın, sobayı yakıp aynı odada yatması nedeniyle tütme sonucu ciddi karbonmonoksit zehirlenmeleri ile karşılaşıyoruz ve bu da ölümcül olabilen sonuçlara çok sık yol açabiliyor.” (DHA)

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ